Haber /Duyuru

TARSUS TARİHÇESİ

Tarsus kenti, Berdan’ın denize döküldüğü yerde; Anadolu, Suriye ve Mezopotamya arasında uzanan kara ve deniz yolları üzerinde kurulmuş, iklimi, konumu ve topografik özellikleriyle, her dönemde stratejik önemini korumuş; neolitik dönemden günümüze kadar kesintisiz iskan edilmiş, kozmopolit bir metropol olarak tanımlanabilir.

 

Tarsus, antik dönemin en büyük kentlerinden biri olarak tarihte yer almaktadır. 

 

Roma, Atina, Efes, İskenderiye, Antakya ve Bergama gibi başkentlerle boy ölçüşen, sanat, kültür ve mimari anlamda bu kentlerden geri kalmayan, felsefe alanında ise çoğundan daha gelişmiş bir metropoldür.

 

Geçmişi; Neolitik döneme kadar uzanan Tarsus’un arkeolojik verilerine dair en önemli buluntular Gözlükule Höyüğü’nde keşfedilmiştir. Modern Tarsus bu tepenin en alt tabakalarında bulunan binlerce yıllık bir yerleşmenin devamıdır. Binlerce yıl süregelen yerleşim sonucunda biriken katmanlardan oluşan, doğal olmayan bu tepe ovadan yaklaşık 22 m yükselir.

 

Gözlükule Höyüğü Neolitik Çağ’dan itibaren aralıksız iskan edilmiştir. Kazılar, burada MÖ 7. binyılda kurulan bir köyün gelişerek MÖ 3. binyılın ortalarından itibaren kalın surların eşliğinde kentleşme sürecini ortaya koymuştur.

 

Kentin bilinen ilk sakinleri, Anadolu’nun yerli halklarından olan Luviler’dir. Sonrasında Tarsus’ta hüküm süren başlıca güçler arasında: Hitit, Asur, Syennesis Hanedanlığı, Pers, Büyük İskender, Seleukos, Roma, Sasani, Bizans,  Emevi, Abbasi ve Ermeni krallıkları sayılabilir.